İçeriğe geç

Ya hâlik mı ya hâlik mi ?

Ya Hâlik mı Ya Hâlik mi? Bir Hikâyenin İçinden Anlamın İzinde

Hikâyeler, kelimelerin sıradan anlamlarını aşar; insanın kalbine dokunan, akılda kalan bir yolculuğa dönüşür. Bugün sizlere paylaşmak istediğim hikâye, “Ya Hâlik mı ya Hâlik mi?” sorusunun etrafında şekillenen, hem aklın hem de kalbin farklı seslerini duyabileceğimiz bir yolculuk. İçinde stratejik düşünen bir erkek karakter, empatik yaklaşan bir kadın karakter ve ikisinin kesiştiği bir arayış var. Belki de bu hikâyede kendinizden parçalar bulacaksınız.

Bir Yolculuğun Başlangıcı

Küçük bir kasabada, insanın kendi içinde sorduğu sorularla boğuşan iki dost yaşardı:

Emir: Hayata stratejik bakan, sorunları çözümlemek için her zaman mantık ve planlama yollarını arayan genç bir adam.

Zehra: İnsanların ruhunu anlamaya çalışan, empatisi güçlü, ilişkilerde derinliği arayan bir genç kadın.

Bir gün kasabanın eski kütüphanesinde, duvarlara işlenmiş bir yazı dikkatlerini çekti: “Ya Hâlik mı ya Hâlik mi?”

Emir için bu ifade bir bilmeceydi, çözülmesi gereken bir problem. Zehra içinse bu söz, kalbin derinlerinde yankılanan, insana varoluşu hatırlatan bir şarkı gibiydi.

Ya Hâlik: Yaratıcıya Sesleniş

“Hâlik”, Arapçada “yaratan” demektir. İsim olarak tekrarlandığında, insana varoluşun kaynağını, yaratılışın büyüklüğünü hatırlatır.

Emir’in bakışıyla: Bu kelime evrenin sistemini, doğanın işleyişini ve yaratılışın matematiğini anlatıyordu. O, “Hâlik” dendiğinde atomların düzenini, galaksilerin hareketini, hayatın kodlarını düşündü.

Zehra’nın bakışıyla: O ise bu kelimeyi bir annenin şefkati, bir dostun vefası, bir çocuğun gülümsemesiyle ilişkilendirdi. Onun için “Ya Hâlik” demek, hayatın içinde gizli olan sevgi ve merhameti fark etmekti.

İkisi için de anlam aynı kaynaktan besleniyor, ama farklı yollardan kalplerine ulaşıyordu.

“Ya Hâlik mı ya Hâlik mi?” Sorusunun Derinliği

Hikâyede asıl soru şuydu: İnsan yaratılışın büyüklüğü karşısında nasıl bir tutum almalı?

Emir bu soruyu çözüm odaklı bir denklem gibi düşündü: “Eğer Hâlik, yani yaratıcı bizi var ettiyse, biz de kendi hayatımızda üretmeli, sorunlara çözüm bulmalı ve katkı sağlamalıyız.”

Zehra ise kalpten bir cevap verdi: “Eğer Hâlik bizi yarattıysa, bizim de başkalarının kalbine dokunmamız, empatiyle yaşamamız gerek.”

Bu farklı bakış açıları çatışmak yerine birbirini tamamladı. Çünkü yaratılış sadece düzen ve çözüm değil, aynı zamanda duygu ve bağdır.

Yolculukta Öğrenilenler

Bir gece kasabanın tepesindeki eski taş köprünün üzerinde otururken Emir ve Zehra, uzun bir sohbetin sonunda şunu fark ettiler:

Çözüm olmadan hayat aksar, ama empati olmadan hayat anlamsızlaşır.

“Ya Hâlik mı ya Hâlik mi?” sorusu aslında tek bir cevaba işaret ediyordu: Hem akılla hem kalple yaratılışın farkında olmak.

Emir, Zehra’nın gözünden dünyaya bakmayı öğrendi. Zehra da Emir’in stratejik aklından güç aldı. İkisi bir araya geldiğinde kelime sadece bir dua değil, bir yaşam rehberine dönüştü.

Günümüzde Ya Hâlik’ın Yansımaları

Bugün bizler de bu ifadeyi farklı bağlamlarda hissedebiliriz:

Kariyer ve üretimde: Stratejik düşünmek, yaratılışın sunduğu kaynakları çözüm için kullanmak.

İlişkilerde: Empati ve sevgiyle bağ kurmak, başkasının kalbine dokunmak.

Kişisel gelişimde: Hem aklın hem kalbin birlikte işlediği bir yolculuk inşa etmek.

Belki de “Ya Hâlik mı ya Hâlik mi?” sorusu tam da bunu hatırlatıyor: İnsan yalnızca akılla ya da yalnızca kalple değil, ikisinin uyumuyla anlam bulur.

Son Söz: Siz Ne Dersiniz?

Emir’in çözüm odaklı yaklaşımı mı, yoksa Zehra’nın empatik bakışı mı size daha yakın geliyor?

Yoksa ikisinin birleşiminde kendi yolunuzu mu görüyorsunuz?

“Ya Hâlik mı ya Hâlik mi?” sadece bir soru değil, hayatın içinde her gün karşımıza çıkan bir seçim aslında. Bazen aklımızı, bazen kalbimizi öne çıkarıyoruz. Ama belki de en güzeli, ikisini birlikte taşımak.

Peki siz bu yolculukta hangi tarafta yürüyorsunuz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
cialisinstagram takipçi satın alhiltonbet girişprop money