Haremeyn Ne Demek? Haremeyn ve Duygusal Coğrafyada Bir Gezi
Her şeyin bir adı vardır, değil mi? Ama bazı kelimeler, sadece bir anlam taşımaz, onlar sanki bir hayat tarzıdır. “Haremeyn” de tam olarak böyle bir kelime. Türkçeye Arapçadan geçmiş bir terim olan Haremeyn, “iki kutsal mekan” anlamına gelir: Mekke ve Medine. Ama hadi gelin, biraz mizahi bir gözle bakalım ve bakalım bu kutsal yerleri ne kadar anlamışız, bir de onlardan dinleyelim.
Haremeyn, kutsallığı ve tarihiyle her Müslümanın rüyalarındaki yerlerden biridir. Ama hadi dürüst olalım, bu “kutsal” sözcüğü biraz da, “şu mekanı ziyaret et, ama öyle her şey bir araya gelmişken, o kadar da mübarek olmasın” gibi bir espriyle düşleyelim. Yani düşünsenize, dünyadaki en kalabalık tatil beldesi… Zaten hiç kimse “Mekke”ye gitse de orada “boş vakit” bulamaz. Üstelik her şeyin mükemmel bir düzen içinde olması gerekmiyor mu? Mekke’de kalacağınız otel odasının bazen o kadar az kişilik olduğunu görmek, insanı “gerçekten mi?” dedirtmiyor değil!
Peki, Haremeyn’i ne demek diye soracak olursak, aslında oldukça basit bir açıklaması var. “Haremeyn” Mekke ve Medine’yi kapsayan iki kutsal şehir anlamına gelir. Birinin Kabe’si, diğerinin Peygamber Efendimizin (s.a.v.) türbesi… Hani bizim evdeki “sürekli misafir” alanı gibi, biraz da burası aslında. İkisi de o kadar özel, o kadar değerli ki, buraya “gitmeye” karar veren insan, hayatında yaşadığı en büyük kararları bir arada yapmış gibi hissediyor. Yani erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımını anlayabiliyoruz. “Beni şimdi haremeyn’e gönder, bu problem halledilsin” diyebileceğiniz kadar sağlam ve stratejik bir şeydir aslında. “Haremeyn, ne işe yarar” demeyin, orada halledemediğiniz derdiniz kalmaz.
Erkekler biraz daha “işin” peşindedir. Yani, Mekke’ye gitme fikri akıllarına geldiğinde, “Nasıl giderim? Hangi otelde kalırım? Ne zaman bilet alırım?” gibi pratik sorular akıllarını meşgul eder. Haremeyn, erkekler için bir çeşit “büyük proje” gibidir. İki şehirdeki tüm “kutsallıklara” stratejik bir gözle bakılır. Çalışma planı yapılır, verimlilik hesabı yapılır, en hızlı yol hangisidir diye düşünülür. Ama tabii, bu plan yapma sürecinde “yolda en iyi çayı nerede içerim” sorusunu unutmamak da önemli!
Bir erkek Haremeyn’e gittiğinde, işin ne kadar ciddi olduğunu anlar. “Bir adım at, bir huzur bul” dedikleri yerde, gerçekten huzurun her anında bir adım atmanız gerekecek. Ama işleri de hallediyorsanız, işte o zaman stratejiniz gerçek anlamda başarılı olmuştur. O kadar kalabalığın içinde bile, bir yolculuk çözümüdür, adeta!
Ama kadınların Haremeyn’e bakışı biraz farklı. Tabii, “Haremeyn” deyince ilk başta kafada “Allah’ım ne kadar kalabalık, şuradaki her şey beni nasıl hissettiriyor?” sorusu belirebilir, ancak kadınlar daha çok bu kutsal mekanları “duygusal olarak” deneyimlerler. Kabe’yi gördüklerinde, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) türbesine bir selam verdiklerinde, onlar için bu yolculuk çok daha içsel bir şeydir. Orada kendilerini daha rahat, huzurlu ve manevi olarak güçlü hissederler. Bu yolculuk, aslında bir “ilişki” kurma yolculuğudur. Erkekler için bir proje, kadınlar için bir ilişki gibi!
Kadınların Haremeyn’le olan bağı daha çok empatik ve duygusal olur. Huzurlu bir atmosferde dua etmek, Kalp temizliği yapmak, herkesin ruhunu görmek… Her bir şeyin bir anlamı vardır. Her adımda bir rahatlama hissi, her dua eden insanda bir arınma hissi… Haremeyn, bir kadın için, yerin ve göğün birleştiği, her şeyin içsel olarak bir anlam kazandığı bir yer olabilir.
Haremeyn, erkekler için bir yolculuk projesi, kadınlar için ise manevi bir ilişki kurma fırsatıdır. Bu iki bakış açısı birleştiğinde, aslında çok daha güçlü bir şey ortaya çıkar: Birlikte dua etmek, birlikte huzur bulmak ve birlikte bir şeyleri başarmak. Haremeyn, bize sadece iki kutsal şehir değil, aynı zamanda iki farklı bakış açısını da sunar. Bir yanda strateji, diğer yanda empati…
Siz de bu konuda ne düşünüyorsunuz? Haremeyn sizce daha çok nasıl bir yer? Stratejik bir yolculuk mu, yoksa empatik bir ilişki kurma fırsatı mı? Yorumlarınızı bekliyorum!